GAZİANTEP
GAZİANTEP TARİHİ
Türkiye’ nin 6. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük kenti olan Gaziantep nüfusu, ekonomik potansiyeli ve Büyükşehir statüsüyle metropol bir kenttir. Gaziantep tarihinin oluşumunda bulunduğu jeopolitik konumun etkisi büyüktür. İlk uygarlıkların doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz’in kesişme noktasında bulunmasından dolayı birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Hitit, Mitanni, Asur, Pers, Selevkoslar, Roma, Bizans, Selçuklular, Memluklular, Dulkadiroğluları ve Osmanlılar gibi uygarlıkların hâkimiyetini gördüğümüz Gaziantep önemli kültürel eserlere sahiptir. Gaziantep farklı uygarlıkların, kültürlerin, dinlerin ve ırkların bir araya gelerek birbirleri içinde sentezlendiği gizemli bir tarihe sahiptir.Tarihi İpek Yolu’nun buradan geçmiş olmasından dolayı da uygarlıkların uğrak yeri olmuş ve tarihin her döneminde kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur. Tarih sahnesinde Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Demir ve Geç Hitit gibi önemli dönemlerin yaşandığı Gaziantep’te bulunan tarihi eserlerin çeşitliliği kentin kültürel zenginliğinin bir göstergesidir. Osmanlı yönetiminden sonra şehir hızla imar edilmeye başlanmış, yeni yapılar yükselmiş, halk Osmanlı Devletinin gerileme dönemine kadar refah içinde yaşamıştır. Kent, 1818-1819’da geçici olarak Halep’in kazası olmuştur. Bu durum Antep’i olumlu yolda etkileyerek, sosyal, ekonomik ve ticari olarak gelişmiştir. I. Dünya savaşına kadar devam eden bu durum, 1919’da İngilizlerin daha sonra da Fransızların işgaliyle bozulmuştur. Antep harbinde 10 ay 9 gün boyunca düşmana karşı kadını, erkeği, büyüğü, küçüğü ile mücadele veren şehir, 8 Şubat 1921’de “Gazi” unvanını almıştır. 25 Aralık 1921 yılında düşman işgalinden kurtulan Gaziantep, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte hızla gelişmeye devam etmektedir. Bugün, tarihi, kültürel değerleri, adıyla anılan mutfağı, birbirinden lezzetli Antep yemekleri, beş organize sanayi bölgesi, şehirlerarası ve uluslararası bağlantı yolları ile bölgenin en güzide şehri olma özelliği taşıyan Gaziantep, gizemli tarihiyle her yıl binlerce turist ağırlamaktadır.
Gaziantep Kalesi
Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olup, gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25 m yükseklikte hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir. Gaziantep Kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte tarihi günümüzden 6000 yıl geçmişe, kalkolitik döneme kadar giden bir höyük üzerinde kurulduğu, M.S II-III yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “Theban”isimli küçük bir kentin olduğu bilinmektedir. M.S. II-IV. yüzyıllarda Kalenin, ilk olarak Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı ve zaman içerisinde genişletildiği yapılan arkeolojik kazılar neticesinde anlaşılmıştır. Bugünkü biçimini ise “Kaleler Mimarı” olarak adlandırılan Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. VI. (M.S 527-565) yüzyılda almıştır. Yine bu dönemde kale önemli bir onarım geçirmiş olup, onarım sırasında tesviyenin sağlanması için, güney bölüm kemerli ve tonozlu galerilerden oluşan substrüksiyon (temel) yapılarıyla donatılmış, bu galerilerle birbirine bağlanan kuleler inşaa edilmiş ve sur bedenleri batı, güney ve doğuya, tepenin sınırına kadar genişlemiştir. Gaziantep Kalesi bütün ihtişamıyla ziyaretçileri beklemektedir.
Gaziantep Bey Mahallesi
Gaziantep’in geleneksel mimarisinin kısmen de olsa korunduğu Bey Mahallesi 1536’da, tahrir defteri kayıtlarına göre 50 haneden oluşmaktaymış. Ancak yüklü bir devenin geçeceği genişlikteki sokakları, taş döşemeleri ile gelişmiş bir mahalleymiş. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde “Şehrin her sokak başında kale gibi kapılar vardır. Her gece sokaklarında kandiller yanar” diye bahsettiği yerleşim burasıdır. Yaşı geçkin kişilerin anlatımlarında da yer alan bu kapılar her gece kilitlenirmiş. Temizliği, düzgünlüğü, büyük konakları, burasının bugünün deyimiyle lüks bir semt olduğunu gösteriyor. Şehrin zenginlerinin toplandığı bu mahallede o zamanın kent merkezi sayılan kale çevresinde yürüyüş mesafesindedir. Gaziantep’te mahalleler adını çoğunlukla burada bulunan camilerden alır. Bey mahallesi de adını 1587 yılında yapılmış olan Bey Camii’nden almıştır. Fransız işgalinde büyük hasar gören bu cami, bugüne ulaşamamıştır. Bey Mahallesi Gaziantep’teki taş işçiliğinin mükemmel örneklerinin sergilendiği bir yerdir. 1764 tarihli bir belge Gaziantep’te taş ustalığının ne düzeyde olduğunu gösterdiği gibi, Türk mimarlık tarihi açısından da önemli bir kaynak ve Gaziantep sivil mimari örneklerinin bir arada olduğu doğal bir müze gibidir.
Tarihi Gaziantep Evleri
Antep Evleri; yüksek duvarlar arkasında, dış mekanlardan mümkün olduğunca soyutlanmış Hayat (Avlu)’a dönük yapılardır. Evlerin ikinci katında sokağa yapılan konsol çıkıntılarına köşk denir. Dışı metalle kaplanan bu tür yapılar köşklü ev diye de adlandırılır. Evin ana girişi sokaktan hayata girişle sağlanır. Hayat etrafında ocaklık (mutfak), hazna (kiler), hela gibi mekanlar yer alır. Evler tek, iki ve üç katlı olarak inşa edilmiştir. Genelde iki katlı evler hakimdir. İçe dönük yaşam tarzında kadınların gün boyu evde oluşları ve yaşamın özellikle yazları sürekli hayatta geçmesi nedeniyle buraya önem verilmiştir. Hayatın tabanında işlemeli taşlar vardır. Hayatın kenarlarında çiçeklikler, genellikle ortasında da Gane adı verilen havuz bulunmaktadır.Evin üst katlarına dıştan merdivenlerle ulaşılır. Sofa etrafında sıralanmış çoğu zaman eyvanlı odalar yer alır. Yörede eyvan adı verilen bu bölümün üst tarafı kapalı olup, ön yüzü avluya bakar. Sıcak yaz günlerinde gölgeli bir mekandır. Sofaya açılan odalar çok işlevli özelliğe sahip mekanlardır. Bu odalar yeme, yatma, oturma gibi günlük yaşamı içeren fonksiyonlara cevap verecek biçimde inşaa edilmiştir. Hatta eşik dediğimiz girişte yıkanma işlevi dahi gerçekleşmektedir. Odada yatakların konduğu döşeklik, yemek kapları için kübbiye adı verilen dolap nişleri de vardır. Bunlar nacar denen çok güzel ahşap işçiliğine sahiptir. Bu odalardan bina dışına da yansıyan, merdivenlerle çatı arasına çıkılan bölümler vardır. Önceleri toprak çatı olan mekanlar, daha sonra yerlerini alaturka kiremite (yörede bunlara bardak denir) bırakmıştır. Çatı altları havalandırmanın iyi olması nedeniyle kiler olarak ta kullanılmaktadır. Genelde tavanlar ahşap kalaslar üzerine geçerken bir kısmı da bağdadi sıvaya geçmiştir. Bunların üzerine boya ve resimlerle, tavan süslemeleri yapılmıştır. Cephelerde genellikle sosyal yaşam şekillerinden oluşan fonksiyonların yansıması vardır. Örneğin mahremiyeti sağlamak için zemin katlarda sokağa bakan pencere açılmamıştır ve tamamen hayata yönelinmiştir. Üst katlarda, yola bakan büyük kafes pencereler bulunmaktadır. Tüm pencerelerin üzerinde ışık ve hava sağlayan kuştağası vardır. Kuştağaları aynı zamanda güvercin ve kuşların da barındığı yerlerdir. Bazı pencereler ev sahiplerinin dini görüşünü de yansıtmaktadır. Örneğin gayrimüslim evlerinde haçvari pencerelere rastlanmaktadır. Pencereler hava ve ışık ihtiyacını karşılamanın yanı sıra, görsel açıdan da binaların süsü konumundadır. Yörede ahşabın az, taş ocaklarının çok olması kagir malzemelerin kullanılmasını zorunlu kılmıştır. Taş cinsleri olarak kıymık, minare kayası, havara taşı ve karataş kullanılmıştır. Karataşlar genellikle hayat süslemelerinde kullanılır. Bu taş kagir yapılar binaların içini yazları serin, kışları sıcak tutma özelliğine sahiptir.
Kültür Yolu
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, hanlar, hamamlar, camiler ve çarşıları ile eski Antep'in yöresel el sanatlarının yaşatılmaya çalışıldığı ''Kültür Yolu'' projesiyle,ile Gaziantep'in unutulmaya yüz tutmuş, yöresel el sanatları, bakırcılık, sedef kakmacılığı, kutnuculuk, yemenicilik, gümüş işlemeciliği, kuyumculuk, kilimcilik, çömlekçilik, aba dokumacılığı, zurnacılık, semercilik, gibi birçok sanat ve zanaat eserleri ile tarihin ayak seslerinin duyulduğu bir merkezdir. Kale ve çevresi, projenin odak noktasıdır. kale çevresinden başlayan Kültür Yolu Projesi, Köprübaşı Sokak, Şirvani Cami Sokak, Pazar Sokak, Lala Paşa Caddesi, Keçehane Caddesi, Uzun Çarşı, Hamdi Kutlar Caddesi (Boyacı Camiini de içine alarak), Gümrük Caddesi, Alaüddevle Sokak, Meyvacı Çarşısı'ndan Bakırcılar Çarşısı'na, Buğday Arasası'na, Tarihi Almacı Pazarı'na, Şire Han ve Yemiş Han'a kadar uzanmaktadır. Bu aks üzerinde, 18 han, 10 cami, 4 hamam, mevlevihane ve daha birçok taşınmaz kültür varlığı ile birlikte toplam 41 eser bulunmakta olup birçok da tescilli sivil mimari örnekleri mevcuttur.
Gaziantep Mutfağı
Gaziantep 6 bin yıla yaklaşan bir geçmişe sahiptir. Geçirdiği evreler içinde 20 den fazla medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Mezopotamya'nın en batısında bulunup, Zeugma gibi bir kültür mirasına sahip bir bölgede bulunmaktadır. Bu medeniyetlerin bıraktığı izler, kültürel varlıklar olarak günümüze kadar gelen birçok yapıtlarla kendini göstermektedir. Bu etkiler altında Gaziantep, yaşamın en önemli unsuru olan beslenme Kültür'ünde de genelin dışında farklı, kendine özgü özelliklere sahip bir mutfağı olan kent haline gelmiştir. Bu etkenleri Coğrafi konumu, iklimi, çevrede ve Gaziantep'te yaşayan medeniyetlerin dışında Ipek Yolu üzerinde bulunması en önemlisidir. 13 cü. asırda Osmanlı ile başlayarak Türk egemenliğine geçen bu kent, var olan kültür'e kendi kültürünüde katarak 400 e yakın yemek ve tatlıdan oluşan bir mutfağa sahip konuma gelmiştir. İstiklal harbi esnasında yaşanan kıtlık ve buna bağlı olarak oluşan açlık, ele geçen herşeyi yemekte kullanmak , bu esnada var olan yemek kültürünün büyümesine sebep olmuştur. Bu da farklı özellikler içeren bir mutfak olmasına neden olmuştur. Çünkü Gaziantep mutfağı sebzeyi, meyveyi, süt ürünlerini, eti ve birçok baharatı aynı tencerede buluşturarak sosu içinde olan yemekler yapar. Aynı şekilde kebaplarda meyveyi, yoğurtla eti ve sebzeyi, Yörede yetişen otlarla bakliyatların buluşması sonucu yapılan çorba ve benzeri yemekler lezzet bakımından sıra dışı özellikler içerir. Gaziantep'te yemek normal beslenmenin dışında ayrı bir yere sahiptir. Mevsimlere ve özel günlerde yapılan yemekler ve tatlılar, sosyal kültürün zaman içinde oluşturduğu etkenleri en güzel şekilde taşır. Halen var olan yemek kültürüne değişen koşullara bağlı olarak yenileri ilave edilmeye devam etmektedir. Elbette eski Kültür'ün yarattığı yemekler kendini korurken, bunlara gönül verenlerin yarattığı yeni yemekler bu Kültür'ün sürekliliğini yeni Yaratılanlarla devam ettirmektedir. İşte bu nedenle Dünya'da şehrinin ismiyle anılan tek mutfak Gaziantep mutfağıdır.
Belkıs/Zeugma Antik Kenti
Strabon’un “Mezopotamya’nın Kalesi” olarak nitelendirdiği Zeugma, Fırat Nehri'nin üzerinde Mezopotamya’ya geçişi sağlayan bir kapı niteliğinde, pek çok medeniyet için de köprü-geçit işlevi görmüş önemli bir Hellen ve Roma şehridir. Stratejik konumu nedeniyle bir askeri-kent (katoikia) modelinde kurulmuş olan şehir, aslında Büyük İskender’in almış olduğu topraklar üzerinde yaşayan, Yunan olmayan ve Yunanca konuşmayan yerli kültürlere, Yunan kültür ve ekonomi modellerini yayma amacını taşıyan “Hellenleştirme” politikalarının bir sonucu olarak inşa edilmiştir. Bu oluşum sürecinde en önemli motivasyon yerli halkın yaşadığı küçük yerleşimleri Yunan modeli kent (polis) anlayışı içinde birleştirmek (synoikismos). Aslında, Zeugma Hellenistik Dönem’de Seleukeia ve Apamea olarak adlandırılan ve Fırat Nehri’nin her iki yakasında kurulmuş karşılıklı iki kentten oluşmuştur. Kentin adının kökenleri de bu konumunda gizli. Bu ikiz kent için İÖ 1. yüzyıldan itibaren Zeugma adı kullanılmıştır. Anlamıysa “geçit”. Bu tarihten itibaren tek bir isimle anılan bu iki kentin bir zamanlar kendi isimleri de vardı. İÖ 300 yılları civarında Hellenistik krallıkların en büyüğü olan Seleukos Krallığı'nın kurucusu I. Seleukos Nikator tarafından kurulan iki kentten Makedon göçmenlerin getirilip yerleştirildiği, Batı’da yer alan yerleşmeye kralın isminden yola çıkılarak Seleukeia, daha çok Sami halkların yaşadığı Doğu’da kalan kente ise Seleukos Nikator’un Parth asıllı karısı Apama'nın adı verilmiştir. Antik yazarlardan Yaşlı Plinius ve Byzantionlu Stephanus, İskender'in, Doğu seferinde, Fırat Nehri'ni Zeugma’nın yer aldığı bu noktadan geçtiği bilgisini vermektedir. Zeugma aynı zamanda Seleukos Kralı III. Antiokhos ve Pers asıllı Mithradates'in kızı Laodikeia’nın da evlendiği şehirdir. Kentin Roma İmparatorluğu’na geçişi idari bir değişiklikten çok kentin kültürüne doğrudan temas eden bir değişim olmuştur. Lejyon ile bağlantılı Roma askeri idari üssü ve askeri kent (principia) bugün At Meydanı olarak adlandırılan Belkıs Tepe'nin batısındaki alanda gelişmiştir. Roma İmparatorluğu'nun doğu sınırındaki kent olma özelliği taşıyan Zeugma, bu konumunu İS 2. yüzyılın ikinci yarısına kadar korumuştur. İS 1. yüzyılda Parthlarla önemli askeri ve diplomatik görüşmelerin yapıldığı askeri bir kent niteliği kazanan Zeugma’nın aynı zamanda doğudan batıya ve kuzeyden güneye geçen antik kervan ve ticaret yollarını üzerinde bulunmasından dolayı da Hellen ve Roma dönemlerinde önemli bir ticaret merkezi konumuna geldiğini de söylemek gerekir.
Dülük Antik Kenti
Dülük, Gaziantep ilinin kuzeyinde, Antik dönemde ise güney, kuzey, doğu ve batıdan uzanan ticaret yollarının kesiştiği kavşak noktasında yer almaktadır. Asurlular döneminde Mezopotamya’dan Kilikya’ya uzanan yolun; Helenistik ve Roma döneminde ise, Antakya ve Kilikya’dan Zeugma’ya uzanan ipek yolunun güzergâhında bulunmaktaydı. Dülük’te Keber tepesinde yapılan bilimsel kazılarda Alt Paleotik döneme ait çakmaktaşı aletler ve bu aletlerin yapıldığı atölyeler bulunmuştur. Bu taş aletler özgün bir karakter kazandığından literatürde “Dülükien” olarak adlandırılmıştır. Bu dönemde barınma için kullanılan bir mağara (Şarklı Keber Mağarası) da ele geçmiştir. Bu kalıntılara dayanılarak Dülük M.Ö. 600.000 yıllarına tarihlenmekte olup, dünyanın en eski yerleşimlerinden biri olarak gösterilmektedir. Tarihte Doliche olarak bilinen kent Hititler’in baş tanrısı Teşup’un din merkezi olmuştur. Klasik dönemlerde de önemini koruyan Doliche ve baştanrısı Teşup; Roma döneminde de önemini koruyarak Jupiter Dolichenus diye anılmaya başlanmıştır. Bu inanç Romalı askerler sayesinde Avrupa içlerine, İngiltere’ye, Kuzey Afrika’ya kadar yayılmıştır. Dülük, antik kent ve kutsal alan olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Antik kent bugün Dülük köyünün kuzey bitişiğindeki Keber tepesi ve çevresinde toprak altındadır. Kutsal alan ise Dülük köyünün kuzeyinde, sedir ve çam ağaçlarıyla kaplı, 1.020 rakımlı Dülük Baba tepesinde yer almaktadır.
Rumkale
Gaziantep İli, Yavuzeli İlçesi, Kasaba köyünün yakınında bulunan Rumkale; Gaziantep şehir merkezinden 62 km. Yavuzeli’nden ise 25 km.uzaklıkta, Merzimen Çayı’nın Fırat Nehri ile birleştiği yerde, dik kayalar üzerindedir. Rumkale’ye Kasaba köyünden ve Halfeti’den teknelerle kolaylıkla ulaşılmaktadır. Antik dönemden günümüze kadar Şitamrat, Kal-a Rhomayta, Hromklay, Ranculat, Kal-at el Rum, Kal-at el Müslimin, Kale-i Zerrin (Altın Kale) ve Rumkale gibi bir çok isimle adlandırılmıştır. Rumkale Fırat ve Merzimen kıyılarından itibaren dimdik yükselen sarp kayalıklarla çevrili yüksek bir tepe üstüne kurulmuştur. 1838 de Rumkale’yi ziyaret eden Moltke’ye “kayalığın nerede bittiğini, insan eserinin nerede başladığını söyleyebilmek çok zor” dedirtecek kadar doğayla uyumlu mimari özelliğe sahiptir. Kale iki beden halindedir. Birinci beden; kalenin doğu, kuzey ve batıda doğal kayalığın dik olarak yontulmasıyla, doğal sur meydana getirilerek oluşturulmuştur. İkinci beden ise bu doğal surun üstüne sert kalker kesme taşlarla sur duvarı olarak yapılmıştır. Kuzey ve doğu surlarında dikdörtgen planlı 7 burç ile kuzeyde çok sayıda mazgal pencere yer almaktadır. Kalenin güney yöndeki kayalık uzantısı 12. yüzyılda 30m. derinliğinde ve 20m. genişliğinde oyularak uçurum (hendek) haline getirilmiştir. Böylece, savunmaya yönelik olarak karayla kalenin direkt ilişkisi kesilmiştir. Kale 120m. genişliğinde ve 200m. uzunluğunda bir alanı kaplamaktadır. Rumkale bir zamanlar Halfeti (Şanlıurfa) ile Gaziantep arasında sınır oluşturan Fırat ırmağı kıyısında yer alırdı. Merzimen çayının suyu Rumkale dibinde, derin ve sarp vadi içinde akan Fırat nehrine karışırdı. Günümüzde üç yanı Baraj gölüyle çevrilmiş olup, yarım ada görünümündedir. Kalenin eteklerinde ise aşağı şehir bulunmaktaydı. Rumkale’nin doğu ve batıdan olmak üzere iki ana giriş kapısı mevcuttur. Doğu girişi Fırat nehriyle, batı girişi ise Merzimen çayı üzerine kurulmuştu. Bugün sadece ayaklarının kalıntısı mevcut olan köprü, kara ile irtibatı sağlamaktaydı. Buradan patika yolla kalenin giriş kapısına çıkılmaktadır. Batı cephesinde yol üzerine 20m. aralıklarla 4 tane kule şeklinde kapı yapılarak savunma açısından büyük kolaylık sağlanmıştır. Batı surlarda kuzeyden itibaren birinci kapı dikdörtgen planlıdır. Nöldeke birinci kapının olduğu yerde bir türbe ve bir iskele olduğundan bahsetmiştir. İkinci kapı kareye yakın dikdörtgen planlı yarım daire şeklindedir. Üçünçü kapı tahrip olmuştur. Dördüncü kapı kare planlı haç tonozludur. Beşinci kapı kalenin Fırat’a bakan doğu cephesindedir. Dikdörtgen biçimli bu kapı, içte biri yuvarlak, diğeri sivri kemerli iki niş içine alınmıştır. Kalede beden duvarları ve burçlardan başka, bugün görülebilen kalıntılar arasında Şair Aziz Nerses kilisesi, Barşavma manastırı, su sarnıçları ve su kuyusu sayılabilir. Kuyu basamaklarla Fırat nehrinin seviyesine kadar inen 8m. genişliğinde ve yaklaşık 75m. derinliğindedir. Fırat nehrinden su temin etmek için yapılmış olan bu kuyunun gizli bir geçit olduğu da rivayet edilmektedir. Kuyunun silindirik iç yüzünde kayanın oyulmasıyla helozonik bir merdiven meydana getirilmiştir. Bunlardan başka kale içinde işlevi tesbit edilemeyen çok sayıda yapı kalıntısı mevcuttur. Kaledeki yapıların bir çok bölümü ana kayanın oyulması ve düzleştirilmesiyle yapılmıştır. Surlarda ve burçlarda örgü malzemesi moloz taş, kaplama malzemesi olarak büyük boyutlu düzgün kesme taşlar, kemerlerde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmıştır.
ANIT MEZARLAR
Gaziantep’in Araban İlçesi sınırları içerisindeki Elif, Hisar ve Hasanoğlu köylerinde üç adet Roma mezar anıtı yer almaktadır. Bu üç anıt askeri ve ticari anlamda Fırat’a paralel olarak kuzey-güney yönünde ve batıdan doğuya Fırat’a doğru gelen çok önemli iki yolun kavşağında yer almaktadır. Roma döneminde bölgedeki zengin, asil, üst düzey yönetici veya yüksek rütbeli asker kişiler için yapılmış olduğu düşünülmektedir. Her üç mezar anıtının da, birbirlerine oldukça yakın yerlerde yapılmış olmaları bu yol kavşağı ile bağlantılıdır. Genelde bu mimari biçimindeki anıt mezarlar çoğu kez altta bir mezar odası içeren kaide bölümü, bunun üzerinde araları açık sütun, paye veya kemerli bir üst bölüm ile çoğunlukla da piramidal biçimde bir çatı örtüsünden oluşa üç bölümden meydana gelmektedir.
Tarihi Kliseler
Osmanlı döneminde Antep kentinde yaşayan gayrimüslim vatandaşlara hizmet veren dini yapılar da gerek fonksiyonlarına bağlı olarak gerçekleştirdikleri toplayıcı etki, gerekse kent içindeki konumları nedeniyle kentin karakterini belirlemede önemli bir görev üstlenmişlerdir.
Kendirli Kilisesi
Kent merkezinde Atatürk Bulvarı üzerinde, Öğretmenevi bitişiğinde bulunmaktadır. Kilisenin ilk yapımı 1860 yılıdır. Gaziantepli Katolik Ermenilerin kilisenin inşasında maddi yönden zorlandıklarından Fransa Kralı III. Napolyon’dan, Fransız misyonerlerinden ve Katolik camiasından maddi destek alınarak yapılmıştır. Daha sonra kullanılmaz hale gelen kilisenin yeniden yapılması için geniş kapsamlı yardım kampanyası düzenlenmiştir. Eski kilise yıkılarak yerine 1898 yılında şimdiki kilisenin inşasına başlanmış, yapımı iki yıl sürmüş ve 1900 yılında büyük bir törenle açılışı yapılmıştır. Kilisenin planı Roma’daki Saint Fransua Kilisesi’nden örnek alınmıştır. Kilise planı Vatikan’dan Papalık Makamından gönderilmiştir. Kilise geniş bir bahçe içerisinde siyah kesme taştan temel üzerine, beyaz kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı ve kırma çatılıdır. Üç basamakla giriş kapısına ulaşılmaktadır. Kilisenin tabanı kırmızı ve beyaz taşlarla satranç tahtası şeklinde döşenmiştir. İç kısmı dört ayak üzerine çapraz tonozludur. Günümüzde kilisenin ana mekanı betonarme duvarla ikiye bölünmüştür. Apsis kısmı tamirat görerek sahne şekline dönüştürülmüştür. Apsisin karşısındaki kapatılan ana giriş kapısının bulunduğu cepheye balkon eklenmiştir. Yapı günümüzde Kendirli Gazi Kültür Merkezi olarak hizmet vermektedir.
Aziz Bedros Kilisesi
1723 yılında yapıldığı tahmin edilen kilise 2005 yılında, belediyenin yol açma çalışmaları esnasında ortaya çıkmıştır, batı yönünde iki ana giriş kapısı bulunmaktadır. Oldukça tahrip olan kitabesine göre, Aziz Meryem’e adanmış olan kilise, VIII. Patrik Bedros Krikor Katolikos başkanlığında yapılmıştır. 21x13 metre ebadında olan kilise, 2 sütun dizisiyle 3 nefe ayrılan naos, narteks, atrium ve yan koridorlardan oluşan bazilikal planlı bir yapıdır. Kesme taştan yapılan kilisede pembe mermer ve bazalt taş süsleme elemanı olarak kullanılmıştır. Üç apsisli ve iyi derecede korunmuş olan kilise günümüzde Ömer Ersoy Kültür Merkezi olarak hizmet vermektedir.
Saint Mary Kilisesi (Kurtuluş Cami)
Gaziantep’in Tepebaşı Mahallesindedir. 1892 yılında kilise olarak yapılan cami önceleri kilise ve cezaevi olarak kullanılmıştır. Bir tarih hazinesi gibi eski ihtişamından hiç bir şey kaybetmeyen Kurtuluş Cami, Gaziantep’in en büyük camilerindendir. Yapının köşeleri, pencere silmeleri yöresel siyah ve beyaz taşlardan yapılmıştır. Dikdörtgen planlı, Haç biçimindeki camiinin içerisi mihraba dik sütunlarla üç bölüme ayrılmıştır. Haçın kolları dıştan alınlık şeklinde, içten de çapraz tonozlarla örtülmüştür. Ana mekânın ortası yuvarlak kasnaklı, oldukça yüksek kubbelidir. Kesme taştan yapılan duvarlar üzerinde ilk iki sırada sivri kemerli, üst sırada da yuvarlak pencereler bulunmaktadır. Yapının üzeri kırma bir çatı ile örtülmüştür. Mihrap dikdörtgen bir niş şeklinde dışarıya çıkıntılıdır. Mihrap duvarına üç sıra halinde pencere dizisi yerleştirilmiştir. Alınlığın ortasında da yuvarlak bir pencere bulunmaktadır. Yapı ana hatları itibari ile Gotik üslubu yansıtmaktadır. Sonradan eklenen minare kare kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir.
Nizip Fevkani Kilisesi
Nizip ilçesi şehir merkezinde, Şıhlar Mahallesi’nde bulunmaktadır. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmeyen kilisenin Bizanslılar döneminde yapıldığı zannedilmektedir. Geçmişte depo ve bir müddet han olarak kullanılan kilise günümüzde herhangi bir fonksiyonu olmadan boş olarak durmaktadır.
Havra
Gaziantep’te Osmanlılar döneminde nüfusun küçük bir bölümünü oluşturan Musevilerin Yahudi Mahallesi olarak anılan yerde cemaatleri için yeterli büyüklükte bir havraları bulunmaktaydı. Eldeki kayıtlardaki Halep Salnamelerinde Havra’nın (Sinagog) ilk yapılış tarihi 1886 olarak kayıtlıdır. Kent merkezinde Düğmeci Mahallesinde bulunmaktadır. Yapının bulunduğu parselin doğu ve batısı yoldur. Güneyde ibadet salonları, kuzeyde ise iki katlı lojman bulunmaktadır. İbadet salonları ve yapı kullanılamaz durumdaydı. Üç nefli ve galerili olan Havranın yan duvarlar, orta kemerlerin birkaçı ayakta olmakla birlikte çatı tamamen yok olmuştu. Yapılan restorasyon çalışmaları sonrası yapı tekrar ayağa kaldırılmıştır. Havra günümüzde Gaziantep Üniversitesine bağlı Kültür Merkezi olarak hizmet vermektedir.
Tarihi Camiler
Tarihi Gaziantep Camileri, Antep kentinin siluetine sağladıkları görsel katkı ve fonksiyonlarına bağlı olarak yerine getirdikleri sosyal katkının yanı sıra kent içindeki konumları ve yapım tarihleri ile bağlantılı olarak kentin gelişiminin izlenmesine olanak sağlayan belgesel nitelikleri ile de kentin vazgeçilmez mimari değerleridirler. Gaziantep kentinde, aynı niteliklere sahip diğer Anadolu kentlerinde olduğu gibi dini yapılar yerleşimin en küçük birimini meydana getiren mahallelerin merkezini oluştururlar. Özellikle Osmanlı Döneminde din adamlarının dini görevleri dışında en önemli görevlerinden birinin de devletin buyruklarını halka iletmek olduğundan, dini yapılar sadece ibadet amacıyla değil, yönetimsel konuların iletilmesi için de kullanılan bir toplantı mekanı olmuşlardır. Üstlendikleri bu fonksiyonlar ile dini yapılar gerçekten de her anlamda mahallelerin merkezini oluşturmuşlar, konutlar ve diğer yapılarda dini yapıların çevresinde gelişmiştir. Dini yapıların bu hiyerarşik düzendeki önemi, içlerinde yer aldıkları mahallelere ad vermelerinden de anlaşılmaktadır. 16. yüzyıl Antep Liva Defterlerine göre kenti oluşturan mahallelerin adlarına bakılacak olursa mahalleler ile sınırları içinde yer alan dini yapıların genelde aynı adı taşıdıkları görülür. Müslümanların ibadet yeri ve insanların sosyal ihtiyaçlarına cevap verebilecek ünitelere ve sanatsal değere sahip tarihi Gaziantep camilerinden bahseden ve bunlar hakkında bilgi veren belli başlı üç eser vardır. Bu eserler; 1-Evliya Çelebi Seyahatnamesi, 2-Şer’i Mahkeme Sicilleri, 3-Risale-i Fi Tarif Kaza-yı Aynitap’tır.
Müzeler
Zeugma Mozaik Müzesi
Gaziantep’te tarihi İpek Yolu üzerindeki yer alan Zeugma Mozaik Müzesi gerek yapısal kompleksi gerekse içinde yer alan eserleri açısından dünyanın en önemli müzeleri arasında yer almaktadır. Zeugma Mozaik Müzesi 2011 yılında ziyarete açılmıştır. Zeugma Antik Kenti’ nin eşsiz mozaikleri, o dönemde kentte yaşamış olan insanların inançları, kültürü ve günlük yaşantısını geçirdiği ortam birebir mimarisine uygun olarak ziyaretçilere sunulmaya çalışılmıştır. Müzedeki eserler Zeugma Antik Kentindeki konumlarına göre yerleştirilmiştir. Fırat nehrine en yakın konumda bulunan mozaikler girişte, kentin teraslarına doğru yükselen, yerlerde bulunanlar ise sırasıyla sergilenmiştir. Zeugma Mozaik Müzesi 3 bölümden oluşmaktadır. 1. Bölümde Zeugma Antik Kentinden ve bölgeden çıkartılan mozaikler, 2. Bölümde ise 5. ve 6. Yüzyıla ait kilise mozaikleri sergilenmektedir. 3. Bölüm ise idari birimler ve konferans salonlarından oluşmaktadır. Zeugma Mozaik Müzesinde Roma ve Geç Antik öneme ait 2748 metrekare mozaik, 140 metrekare duvar resmi 4 Roma çeşmesi 20 sütun, 4 kireç taşından yapılmış heykel, bronz Mars heykeli, mezar stelleri, lahitler ve mimari parçalar teşhir edilmektedir.
Gaziantep Arkeoloji Müzesi
1944 yılında cumhuriyet döneminin ilk arkeologlarından Sabahat Göğüş tarafından kurulmuştur. Başlangıçta Nuri Mehmet Paşa Camii’inde hizmet veren müze, 1969 yılında küçük bir kent müzesi niteliğindeki binasına taşınmıştır. Müzede Gaziantep bölgesindeki arkeolojik yerleşim alanlarından ele geçen buluntular sergilenmektedir. 2005 yılından buyana ek binada sergilenen mozaikler ise 2011 yılında Zeugma Mozaik Müzesi’nin açılmasıyla beraber burada sergilenmeye başlamıştır. Teşhir ve tanzim çalışmalarından dolayı ziyarete kapalıdır
Hasan Süzer Etnoğrafya Müzesi
Gaziantep, Bey Mahallesi, Hanifoğlu Sokak'ta yer alan bina, bu asrın başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra birkaç kere el değiştiren bina, 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken işadamı Sayın Hasan Süzer tarafından satın alınmış, restorasyonu tamamlandıktan sonra "Hasan Süzer Etnografya Müzesi" olarak kullanılmak şartıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağışlanmıştır.Bina içinde yer alan bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete açılmıştır. Müze geçici bir süre için ziyarete kapalıdır.
Yesemek Açık Hava Müzesi
Yesemek Açık Hava Müzesi İslahiye ilçesine 23 km. uzaklıktaki yamaç üzerinde bulunmaktadır. Karatepe Sırtı ismi ile anılan bu yamaç aynı zamanda Kurt Dağı’nın güney uzantısını oluşturmaktadır. Yesemek Heykel yapım Atölyesi ilk kez Hitit döneminde I.Şuppilluma zamanında (MÖ1375-1335) işletmeye açılmış ve yöredeki yerli halk Huriler burada çalıştırılmıştır.Hitilerden sonraki dönemlere ait ele geçen heykellerde Asur ve Suriye etkileri de görülmektedir. Sonraki dönemlerde bu bölgeye gelen Aramiler heykellere kendi kültürlerini yansıtmışlardır. Bu nedenle de Yesemek Heykel Atölyesi çeşitli devletlerin, çeşitli kültürlerini yansıtan önemli bir merkezdir. Ancak buradaki Şam’al Krallığı MÖ.VIII.yüzyılın sonlarında Asurlular tarafından yıkıldıktan sonra heykel atölyesi önemini kaybetmiş, burada çalışanlar Yesemek’i terk etmişlerdir.Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde bulunan açık hava müzesinin bulunduğu yerdeki Yesemek ilk defa 1890 yılında Zincirli'de (Sam'al) kazı yapan Felix Von Lusvhan tarafından bulunmuştur. Yesemek’teki kazı çalışmaları 1958 – 1961 yılları arasında Prof. Dr. Bahadır Alkım başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülmüş ve 200'e yakın heykel ortaya çıkarılmıştır. Daha sonra İlhan Temizsoy tarafından yapılan arkeolojik kazılarda 300’e yakın heykel ve heykel taslağı ortaya çıkarılmıştır. Bunun üzerine Gaziantep Müzesi Müdürlüğü çevre düzenlemesi yaparak burasını Açık Hava Müzesi haline getirmiştir.
Gaziantep Atatürk Anı Müzesi
26 Ocak 1933 tarihinde Gaziantep’i ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk, dönemin Valisi Lütfi Bey ve Belediye Başkanı Hamdi Kutlar’ın teklifi ve il meclisinin kararıyla tarihi “Bey Mahallesi” nüfusuna kayıtedilmiştir. O günden beri Gazianteplilerin fahri hemşehrisi olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ünhatıralarını yaşatmak üzere nüfusa kayıtlı olduğu tarihi Bey Mahallesi’nde,tarihi Antep evinde,2013 yılında hizmete açılan Atatürk Anı Müzesi’nde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gaziantep’i ziyareti sırasında kullandığı eşyalar ile dönemin Gaziantep’i, Gaziantep Savunması, hem eserlerle hem de görsel sunumlarla teşhir edilmektedir. Bununla birlikte geniş araştırma imkânı sunan Atatürk Araştırma Kitaplığı, zengin içeriğiyle her türlü bilgiye ulaşma imkânı sağlamaktadır. Müzede ayrıca Atatürk temalı bir de hediyelik eşya bölümü bulunmaktadır.
Gaziantep Savaş Müzesi
Gaziantep Savaş Müzesi; Şehreküstü de Şehitler Parkı'nın yanında, 12 odalı tarihi binada hizmet veriyor. Aziz Şehitlerimizin ilk defnedildikleri yerde; Esenbek Camii haziresindeki Antep Harbi Şehitliğinin yanında yükselen müze, asrın en adaletsiz işgaline karşı, şehir halkının verdiği mücadeleyi anlatıyor.Müze; bahçesinde bulunan ve kaleden indirilen Ramazan Topu'nun bir benzeri ve yeşillikler içinde mavi gök kubbeyi kucaklayan bir hayat karşılıyor ziyaretçilerini.Müze binasının altında bulunan mağara ve buradan şehrin farklı yönlerine açılan geçitlerin bulunduğu mağara sergi alanı; Antep'in koca bir orduya karşı koyuşunun sırrını, mermi toplayan çocuklar canlandırması, İmalat-ı Harbiye canlandırması, savaşta kadınlarımız canlandırması, Şehitlerin nakli ve Çello'nun Emine'si canlandırması ile haykırıyor.Müze; Fransız'ın Antep'i çelik bir çember içine alınca, cephanesiz kalan müdâfilere; şehrin fedakâr ustalarının söğüt ağacı kömürü+güherçile ve kükürtle yaptıkları kara barutu; 1920'li yıllardaki acımasız işgali ve şehir halkının bu işgale karşı koyuşunu, topla tüfekle değil, kendi icadı; Tak takı ve bir çift bakır sahanla yapılan Sahan Bomba'sını tanıtıyor. Şehit ve Gazilerin; kazmayla, kürekle en önemlisi de yürekleri ile yazdıkları destanı anlatıyor.Gaziantep Savunmasına dair belgelerin kronolojik sırayla anlatıldığı, tarihi binada, İngiliz ve Fransızlara ait silah parçaları, şehir halkının kullandığı tabanca, av tüfeği, kılıç, kama, et satırı, kazma, kürek ve nacaklarla şehitlere ait birçok eşya sergileniyor.Müzedeki panolar, bir tüfek için Kızını Evlatlık Veren Baba'nın, şehir aç kalınca ölmüş hayvan etini kapışan anaların, düşman tanklarına karşı: "Demirle adam döğüşür mü? Erkekseniz piyadenizi gönderin" diye haykıran yiğitleri anlatıyor. Nice kahramanlık olaylarını, semt reislerinin, Antepli Yedek Subayların, Rütbesiz Kahramanların fotoğraflarını, feryatları, ağıtları sergiliyor. İşgalin tüm detayları, Şehitkamil, Şahinbey, Özdemirbey, Dokurcum Değirmeninde can veren 14 yürek, İlk Kurşun, Mağarabaşı Taarruzu, Samsak Tepe Taarruzu, Karatarla Mitingi'ne dair belgeler peşi sıra geliyor, müze duvarlarındaki panolarda. Vatan deyince, namus deyince nasıl mücadele edileceğini, nasıl ölüneceğini gösteriyor dünyaya.Müze teşhirine yansıttığı gerçeklerle, yalnız başına kalan Antep'in, Fransız tümenine ve Ermeni gönüllü alayına karşı koyuşunun sırrını açıklıyor. Restorasyon nedeniyle müze geçici olarak ziyarete kapalıdır.
Bayazhan Kent Müzesi
Bir tütün tüccarı olan Bayaz Ahmet Efendi tarafından 1909 yılında yaptırılan Bayazhan; Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından, Gaziantep kent kültürü ve tarihinin tanıtılması amacıyla müze haline getirilerek 2009 yılında hizmete açılmıştır. Bayazhan Kent Müzesi’nde Gaziantep’in tarihi, turistik yerleri, doğal güzellikleri, ekonomisi, el sanatları ve mutfak kültürü hakkında ziyaretçilerin bilgi alarak şehri tanımaları sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra, Gaziantep’in yöresel el sanatlarından kutnu, sedef, bakır işlemeciliği gibi sanatların icrası tematik bölümlerde mankenlerce teşhir edilmektedir. Müzede ayrıca;kardeş şehirler teşhir salonu, sergi mekânları, kentin önemli mimari yapılarının maketleri bulunmaktadır.
Emine Göğüş Mutfak Müzesi
Gaziantep Kalesi’nin Güneyinde bulunan Göğüş Konağı, tarihi doku içerisinde 1904 yılında yapılmış olup aynı zamanda Türkiye’nin ilk Turizm ve Tanıtma Bakanlarından olan Ali İhsan Göğüş Bey’in doğduğu evdir. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonu yapılan konak, 2008 yılında hizmete açılmıştır. Gaziantep mutfak kültürünü tanıtmayı amaçlayan,Gaziantep mutfağında kullanılan araç ve gereçlerin teşhir edildiği ve unutulmaya yüz tutmuş yöresel yemekleringörseller halinde sergilendiği Emine Göğüş Mutfak Müzesi, Türkiye’de kurulmuş ilk mutfak müzesi olma özelliğine de sahiptir. Dünyada şehir adıyla anılan tek mutfak Gaziantep mutfağıdır. Müzede, Antep mutfağında bulunan yemek malzemelerinden mutfak araç gereçlerine, yöresel yemeklerden içeceklere, pişirme yöntemlerinden hazırlanışına ve erzakların saklanmasına varıncaya değin mutfak kültürü anlatılmaktadır.
Gorgo Medusa Cam Eserler Müzesi
Medusa Cam Eserler Müzesi, 15 yıllık bir birikimin sonucunda ortaya çıkan koleksiyonu daha geniş kitlelere sanatseverlere, bilim adamlarına sunmak için hayata geçmiştir. 21 Haziran 2008'de açılışı yapılan müzeye ilk ay yerli ve yabancı olmak üzere 5 bin yerli ve yabancı sanatsever ziyaret etmiştir. Medusa Cam eseler Müzesi, tarihe tanıklık eden Gaziantep Kalesi civarında eski bir Antep Evinin restore edilmesiyle kurulmuştur. Müzede yaklaşık 1500 eser bulunmaktadır. Bu eser grubunun % 70'ini cam eserler % 20'sini bronz ve pişmiş toprak eserler % 10'unu ise Roma ve İslami döneme ait altın ve bronz sikkeler, altın takılar oluşturmaktadır. Müzenin bahçesinde yapılan cam ocağında cam eserlerin kopyaları üfleme tekniğiyle yapılarak ziyaretçilerin beğenilerine sunulmaktadır. Medusa Cam Eserler Müzesi, ülkemizin ilk özel cam eserler müzesi olması sebebiyle çok önemli ve görülmeye değer bir yerdir.
Ali İhsan Göğüş Müzesi ve Gaziantep Araştırmaları Merkezi
Gaziantep’in en eski yerleşim yerlerinden tarihi Bey Mahallesi’nde tarihi bir Antep evi olan bina, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmiş veTürkiye’nin ilk Turizm ve Tanıtma Bakanlarından Ali İhsan Göğüş’ün kızı olan gazeteci–yazar Zeynep Göğüş tarafından düzenlenerek 2014 yılında hizmete açılmıştır. Gaziantep’in önemli simalarından olan ve XII, XIII, XIV. Dönemlerde Gaziantep milletvekilliği yapantarihçi-gazeteci Ali İhsan Göğüş’ün adını taşıyan müzede, Ali İhsan Göğüş’ün kişisel eşyaları yer almaktadır. Biyografi müze olma özelliğini taşıyan mekanda, Ali İhsan Göğüş’ün milletvekilliği, bakanlığı, gazeteciliği ve sosyal hayattaki yaşantısını anlatan eşyalar teşhir edilmektedir. Müzede ayrıca Ali İhsan Göğüş’ün kendi kütüphanesinden bağışlanmış kitaplardan oluşturulan bir galeri bulunmaktadır. Müzenin teras katında ise nezih bir ortamda, tarihi Antep evi dokusu içerisinde bir de kafeteryası bulunmaktadır.
Gaziantep Savunması ve Kahramanlık Panoroması Müzesi
Gaziantep Kalesi içerisinde yer alan galeri, 2009 yılında Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından İstiklal Savaşı’nda kahramanca verilen mücadelenin anlatıldığı “Kahramanlık Panorama Müzesi” olarak hizmete açılmıştır. 10 ay 9 gün süren işgalde, kahramanca şehrinisavunan Gaziantep halkının bu destansı zaferigörkemli Gaziantep Kalesi’nin gizemli galerisinde anlatılmaktadır.Antep Savunmasının teşkilat yapısı, cepheler ve abide şahsiyetlerin kronolojik olarak resimler, rölyefler, heykeller, sunumlar ve maketlerle anlatıldığı galeri içerisinde, 79 pano, 41 rölyef, 52 heykel, 13 büst, 125 portre rölyefi ile bu mücadele ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır.
Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi
Gaziantep Oyun ve Oyuncak Müzesi Gaziantep’in tarihi Bey Mahallesi’nde tarihî bir Antep evinde yer almaktadır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından restorasyonu tamamlanarak 2013 yılında hizmete açılan müze, Türkiye’de bulunan dört Oyuncak Müzesi’nden birisidir. Geniş bir oyuncak koleksiyonuna sahip olan müzede, 1700-1990 yıllarına ait el yapımı oyuncakların yanı sıra serilerinin ilk üretimi olan çizgi film, sinema filmi ve masal karakterlerinin bulunduğu 600 yakın oyuncak, 8 ayrı galeride teşhir edilmektedir. Bunun yanı sıra müzede dünya çocukları temalı iki katlı mağara ve çocuklar için oyuncak atölyeleri ve çeşitli etkinlikler düzenlenen bölüm bulunmaktadır.
Şahinbey İslam Bilim Tarihi Müzesi
Verem Hastanesi ve Gaziantep Tıp Fakültesinin Laboratuvar Binası olarak kullanılan tarihi bina 2012 yılında İslam Bilim Tarihi Müzesi olarak işlevlendirilmiştir. Müzede Tıp, Kimya, Fizik Astronomi, Harita ve Denizcilik bölümlerine ait eserler sergilenmektedir. Kimya bölümünde koku ünitesi, astronomi bölümünde yıldızların mesafesinin hesaplanması, harita bölümünde eski haritarla günümüz haritalarının karşılaştırılması ile oluşturulan elektronik interaktif uygulamalar yer almaktadır.
Bakır Eserler Sergisi
Gaziantep Kalesi yakınlarında tarihi bir konakta bulunan Bakır Eserler Sergisi Türkiye’ nin tüm bölgelerinden toplanan bakır eserlerden oluşmaktadır. Bakır eserler arasında tabaklar, ibrikler, kazanlar, taslar, tepsiler ve satıllar bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlı dönemine ait silahlar, süngü ve kamalar da bu koleksiyonda yer almaktadır.
Gaziantep Mevlevihanesi Vakıf Müzesi
Tarihi Arasa meydanında Tekke Cami külliyesinde bulunan müze binası uzun süre Mevlevihane olarak kullanılmıştır. Sema gösterisinin mankenlerle canlandırıldığı müzede el yazması Kuran-ı Kerimler,şamdanlar ve saatler bulunmaktadır. Ayrıca müzenin diğer binasında halı ve kilim sergisi bulunmaktadır.
Gaziantep Hamam Müzesi
Osmanlı hamam mimarisi ve kültürünün en güzel örneklerinden birisi olan yapı, Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılan külliyenin hamam bölümü olarak hizmet vermiştir. Vakfiyesine göre 1577 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır. Paşa Hamamı olarak uzun yıllar hizmet veren yapı, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi tarafından 2015 yılında restorasyonu tamamlanarak Gaziantep hamam kültürünün yaşatıldığı bir müze haline dönüştürülmüştür. Aslına sadık kalınarak teşhir edilen hamamda; soğukluk, ılıklık, sıcaklık bölümleri, Halûk Perk koleksiyonundan hamam araç ve gereçleri, hamam adetleri, balmumu heykeller ve maketlerle canlandırılmıştır.
Gaziantep Kültür ve Tarih Müzesi
Gaziantep Üniversitesi Merkez Kütüphanesi binasının alt katı tadilat yapılarak müze teşhir çalışmaları için uygun hale getirilmiştir. Birbirine bağlı dört büyük salon ile iki küçük sergi salonu ve bir depo /laboratuar olarak tesis edilmiştir. Kuruluş hazırlıklarına devam edilirken hedef kitle olarak 4-5 yıl Gaziantep’te kaldıktan sonra memleketlerine döndüklerinde tahsil yaptıkları şehir hakkında doğru bilgileri hatırlamalarını sağlamak üzere üniversite öğrencileri öncelikle tercih edilmiştir. Gaziantep Kültür Tarihi Müzesi 25 Aralık 2009 yılında ziyarete açılmıştır. Müzenin amacı, Gaziantep şehrinin kültürünü ortaya koymak, burada yaşayanlara geçmişi hatırlatmak, unutturmamak ve yabancı ziyaretçilere de Gaziantep’i tanıtmaktır. Müzede Gaziantep şehri esas alınarak, bu şehrin ortaya çıktığı 12.yüzyıldan itibaren günümüze kadar geçirdiği kültür evrelerinden gelen ve yaşam tarzını, el sanatlarını, ev sanatlarını ve gündelik hayatını yansıtan somut kültür varlıklarının sergilendiği koleksiyonlar yer almaktadır.